Teknoloji nostaljisi; 1970'ler

Çocukluğumdan beri teknolojiye meraklıyım. 11 yaşında meslek seçimimi çoktan yapmıştım. Teknoloji konusunda en şanslı kuşaklardan birinin üyesi olduğumu düşünüyorum. Çünkü 1970'li, 1980'li, 1990'lı yıllarda ve 2000'lerde teknolojinin ilerlemesine birebir şahit oldum.

İnsanın yaşı ilerledikçe nostaljiye daha meraklı olduğunu düşünebiliriz tabii ama, ben teknolojinin ilerleyişinin tüm safhalarını görmemiş daha genç arkadaşlara resimli ve kısa açıklamalı bir teknoloji tarihi(mi) sunmayı amaçlıyorum. Aslında pek "Teknoloji Tarihi" de denemez, zamanın teknolojisinden kesitler diyebiliriz.

Öncelikle şunu belirteyim; burada bahsedeceğim cihazlar ve teknolojileri ben birebir kullandım. Başlıklarda vereceğim tarih aralıklarında, teknolojiye yön veren çok önemli kilometre taşları ya da cihazlar eksik de olabilir. Yazının sınırları, benim ulaşabildiğim, elimi sürebildiğim ya da o yıllarda ülkemize gelmiş olan teknolojilerle (biraz da hafızamın sınırları ile) çizilmiş olacağından bu eksikleri normal karşılamanızı rica ediyorum.

Yaklaşık on yıllık aralıklarla fotoğraflı tarihçemizi ve notlarımızı vermeye başlayalım.

1970'ler

1965 doğumlu olduğum için, 60'lı yılları pek hatırlamıyorum. Hatıralarımın hatırlayabildiğim kısmını oluşturan 1970'ler ile başladım o yüzden. Ancak 1960'lı yıllarda alınan ve çocukluğumda da benimle olan bazı teknolojiler de bu başlığın altında.

Yazının genel formatı, bir fotoğraf ekleyip altına açıklamaları yazmak şeklinde olacak.




Ailemin 1965 yılında Kilis'ten kaçak aldığı bu ilk teknoloji harikası(!), o zamanların en gözde eğlencelerinden biri imiş. Çok eski bir cihaz olduğu için üsttekinden başka fotoğrafını bulamadım, bu fotoğraf da antika olarak satan birinin çektiği fotoğraf zaten. Bizdeki biraz farklıydı (alttaki fotoğraf).

33-1/3 ve 45 devirli plakları kendi hoparlörü üzerinden çalabilen bu pikabın yanında hemen hemen tümü 45'lik olmak üzere 100 kadar plağımız vardı. 3-4 yaşındayken plakları bunun üzerine yerleştirip çalmayı becerebiliyormuşum. Hatta istenilen bir plağı bulup çalabildiğim rivayet edilir.

Aslında bizdeki model yukarıdakinin biraz daha modern (!) versiyonuydu (alttaki fotoğraf);



Dikkat ederseniz, sol tarafta ekstra bir büyük kadranlı düğme var, istasyon ayarı için. Çünkü bu teknoloji harikasının bir de orta dalga radyosu mevcuttu. Plağın altında kalan düğme devir ayarı, en sağda kalan ise ses düğmesi. Ses düğmesinin solundaki anahtar radyo veya pikap seçimi için, onun solundaki beyaz anahtar ise pikap kolunun plak çalınmadığı zamanlarda bekletilmesi için. Kolu o beyaz anahtarın üzerine koyduğunuzda plağın dönmesi duruyor.

1970'lerin müzik dinlemek için en gözde teknolojisi bu kasetler idi. Plaklara göre daha kompakt yapıları, ayrıca üzerine kayıt da yapılabilmesi kasetleri çekici hale getiriyordu. Kasetlerin üzerindeki 30/45/60/90 gibi rakamlar, her iki yüzün toplam çalma süresini dakika olarak gösterir. Örneğin bu kaset 90 dakika süre ile çalabilen bir kasetti.



Kaset çalmak için elbette teyp cihazı gerekiyor. Bu cihazı babam görevli gittiği Paris'te Ekim 1971'de o zamanın parası ile 160 Alman Markı ödeyerek almış. Şimdi böyle bir cihazın yüzüne bile bakmayız ama o zamanlar çok gözde cihazlardı. 1 numaralı düğme sağa itilince kaseti ileri, sola itilince geri sarıyor, ileri ittiğinizde ise kasedi çalmaya başlıyordu. Düğmeyi ileri iterken 3 numaralı kayıt düğmesini de basılı tutarsanız kayıt yapmaya başlıyordu. Elbette 5 numaralı sokete mikrofonunu bağlamış olmanız şartı ile. 2 numara ses ayarı, 4 numara ise pil göstergesi. 6 numaralı sokete bağlanan 6V bir adaptör ya da 4 adet orta boy pil ile çalışıyordu.

Elektroniğe ilk başladığım yıllarda benden çok çekti bu teyp :) İç devresi ile bayağı oynamıştım. 80'li yıllarda başka teyplerimiz de olunca, içindeki devresini tamamen çıkarıp, stereo bir teyp kafası ve bir ön kuvvetlendirici monte ettim, çıkışını da kendi yaptığım 2x40W'lık bir amplifikatöre bağladım. Kendi imalatım ilk müzik setine böyle adım atmıştım. Daha sonra radyo ilavesi geldi.

Daha sonraları devresini tekrar söküp içine bir Commodore 64 teyp devresi yaptım. Böylece elimde iki Commodore teybi oldu. Bu teybi kafa ayarı yapmak için kullanıp, öbür teyp ile kayıt yapıyordum ("bu kafa ayarı da ne?" diyenler 1980'ler yazımı beklesin, orada Commodore 64 bahsinde anlatırım :) )



Radyo demişken, aklıma bu radyo geliyor hemen. 1970'lerin başında bu radyo ile saatler geçiriyordum. Uzunca bir anten taktım ve kısa dalgadan birçok istasyon dinlemeyi başardım. Tüplü (halk deyişi ile lambalı) olduğu için açtıktan sonra tüpün flamanının ısınması için bir süre beklersiniz, ses ondan sonra gelir. Bu radyoya kısa dalga anteni yapacağım diye çıktığım çatıdan düşmemem tamamen şanstır.




Yaşlı büyüklerinizin evlerinde görmüş olabileceğiniz bu telefon, 1970'lerde neredeyse her evde standard donanım idi. Kadranı çevirip bıraktığınızda ilgili sayı kadar açma kapama (pulse) yapar ve santral da çevirilen numarayı böyle algılardı. Bazı telefonlarda hala bulunan pulse/tone düğmesinin pulse kısmı bu telefonun yaptığı işi taklit etmektedir. Bu telefonların bir önceki modelinde numara kadranı dahi yoktu. Sadece santrali aramak için bir düğme ya da yan tarafta manyetolu bir kol. Aşağıda anlatacaklarım o telefonlar için geçerli.

Size Ortaçağ gibi gelecek bir telefon hikayesi; şehirlerarası ve milletlerarası görüşme için evden rahatça telefon çevrilemezdi. Postaneye gidilir, numara görevli memura verilir, sonra bekleme salonunda beklenir. Yarım saat kadar sonra görevli santral memuru salondaki telefon kabinlerinden birini işaret eder, siz de gider o kulübeden ailecek görüşmenizi yapardınız. Hat koparsa sil baştan. Şaka gibi değil mi?

Evdeki telefon da şöyle çalışırdı; telefonu kaldırdığınızda santral memuru açar, siz de "123'ü bağlar mısınız?" dersiniz ve santral memuru ilgili fişleri takarak sizi aradığınız numaraya bağlardı. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde çok yaygındı.

Tüm bunlardan sonra 1980'lerde otomatik telefon santralleri her yerde kullanılmaya başlayınca süper ilerlemiş gibi hissetmiştik kendimizi. Düşünsene, telefondan numarayı çeviriyorsun ve dünyada istediğin kişiyi arayabiliyorsun!




Televizyon, 1970'li yılların başında ailemizin hayatına girdi. Babam 1972 yılında Almanya'da 67 ekran (67 ekran, ekran diagonal boyutunun 67 cm olması anlamına geliyor), Saba markalı siyah beyaz televizyonu görünce en büyük ihtiyacımızın bu olduğuna karar vermiş herhalde :) Bizim televizyonun birebir resmini bulamadım ama yukarıdakine çok benzeyen, 8 adet kanal tuşu olan (yakından kumanda!), 30-40 kiloluk bir tahta kabinli devasa bir televizyondu. Taa Almanya'dan televizyonu kargoya vermişti babam, televizyona ödediği yüksek fiyata hemen hemen aynı miktarda kargo bedeli ekleyerek.

O sıralarda Aydın'ın Koçarlı ilçesinde oturuyoruz. En yakın TV vericisi İzmir'de; rahat 100 km uzakta. Çatılarda artık görmediğimiz eski tip alüminyum antenler kullanılıyor o zamanlar (aşağıda bir yerlerde resmi var). Evimizin çatısına tam 13 metrelik bir direk dikmiştik. 2 katlı ev de bir 7 metre olsa, toplam 20 metrelik bir anten yüksekliği. Bu kadar masraf ve emek ile alınabilen ise başlangıçta haftada 2 gün yayın yapan TRT. Şanslı günlerde karlı da olsa Yunan televizyonu.



Oyuncak sektöründe günümüzde Çin'in nasıl bir ezici pazar payı varsa, 1970'lerde de benzer bir üstünlüğe Japonlar sahipti. Çok da kaliteli değildi ürettikleri oyuncaklar. "Japon malı, tapon malı" denirdi hatta o zamanlar. Genellikle kenarları ellerinizi kesmeye son derece müsait tenekeden yapılmış oyuncaklardı. Yukarıdaki helikopter tekerlekleri üzerinde yürür, arada sırada durup, burada görüldüğü gibi ortadaki bir ayağın üzerine havaya yükselirdi. Kendi etrafında bir iki tur attıktan sonra rastgele bir yöne doğru ilerlemeye devam ederdi. Bu helikopter 1972'de Fransa'dan alınmıştı. Zamanına göre iç mekanik yapıları göz alıcıdır. Tek bir motor ve dişliler yardımı ile bir çok hareket yapıyorlardı.




Bu lokomotifin çok benzeri hala faal durumda bizde duruyor. Ön tekerleklerin hafif yukarıda olduğunu fark etmişsinizdir. Çünkü tam ortada her yöne dönebilen iki tekerlek sayesinde engellere çarpınca yön değiştirip ortalıkta dolaşan bir oyuncaktır. Bir kampana sesi ve arada sırada tren düdüğü efektlerine sahiptir. Bazı modelleri beyaz bir duman dahi çıkarıyordu (bizdeki değil). Yine her tarafı keskin tenekeden imal edilmiş bir oyuncaktır. Makinist resminin olduğu bölüme takılan üç adet D-tipi (büyük boy) pil ile çalışır.




Anadol görmüşsünüzdür muhtemelen, ama bu spor model çok az sayıda (176 adet) üretilmişti. Benim kuşağımda dahi bu arabayı yakından gören çok azdır. Model adı STC-16 (Sport Turkish Car 1600'ün kısaltması ama gençler Süper Türk Canavarı derdi).

Anadol'un o yıllarda "Böcek" adında çok garip bir arabası daha vardı. İki araca da dokunmuş nadir kişilerden olmalıyım :) Bu araçların tümü fiberglass gövdelidir. Hasarlı bir Anadol'un fiberglass liflerini saman zannedip kemiren bir eşeği gözlerimle görmüştüm :)




1970'lerin "Yerli Mercedes"i Murat 124. Şimdilerde "Hacı Murat" diye dalga geçilen bu araba, o yıllarda oldukça popülerdi. ("Hacı Murat" isminin bu araba ile hacca gidenler dolayısı ile verildiğini ben bilmiyordum. Hatırlatan dostum Bekir Kemal Ataman'a teşekkürler)

Rakipleri Anadol ve Renault 12 serileri idi. Bu resimdekinin aynı bir arabayı 1974'ten 1980'lerin ortalarına kadar biz de kullandık. Hatta ehliyet sınavına bile bu araba ile girdim. Lastik yanaklarındaki beyaz şeritler çok modaydı. Günümüzün modern arabalarında standart bulunan hemen hemen hiçbir donanıma sahip olmayan bu araba ile yine de çok güzel zamanlar geçirdik. Şaşırtıcı bir şekilde 4 freni de disk frendir.




1970'ler için çok alışıldık bir manzara. Elbette televizyon uyduları ve uydu alıcıları henüz ortada yok. Alüminyumdan yapılma bu antenleri vericiye yönlendirmek zorundaydınız. Net görüntü için önemli bir ayrıntıydı. Bu resimde görünmüyor ama, antenlerin hemen altında bir de UHF/VHF kuvvetlendirici kutusu, özellikle vericiden uzaksanız mutlaka bulunurdu. Anten düzeltmek için çatılarda tehlikeli işler yapanlar ve hatta düşenler boldu.




Eski tür filmler ile çalışan "analog" bir fotoğraf makinası. Çektiğiniz resimlere hemen bakma imkanı yok. Örneğin 36'lı bir film ise, 36 fotoğraf çekmeyi bekleyeceksiniz. Film rulosu bitince fotoğrafçıya verip tab ettirilecek ve resimler ortaya çıkacak. Gözün kapalı çıktı, kırmızı çıktı, manzarayı tam alamadım falan yok. Ne çıkarsa bahtınıza. Filmin yanması (yanlışlıkla gün ışığı görmesi yeterli) ya da daha kötüsü film takmayı unutma gibi minik sorunları (!) yaşamasanız dahi, güzel fotoğrafın hiç garantisi yok.

Sol üstte gördüğünüz parça, tahmin etmiş olabileceğiniz gibi bir flaş. Kullan-at özellikli ve sadece 4 fotoğraf için kullanılabiliyor (her yüzü sadece bir kez çalışıyor).

Bizde Agfa markalı bir fotoğraf makinası vardı. 1978 ya da 1979'da; içinde vefat eden dedemin son resimleri bulunan filmi ile birlikte arabamızdan çalındı.



Bir üstteki fotoğraf makinasının daha "kompakt" ve "modern" bir türü. Bu makinanın flaşı elektronik ve sürekli kullanılabiliyor. Arkada iki adet kalem pili var.




Onsa markalı ilk saatim. Gün göstergesi bile var :) Elbette pil vs. gibi bir güç kaynağı mevcut değil. Her gün özenle kurmanız gerekiyor.




En bir "orjinal" Anadol. 1970'lerde üretilen bu arabaların gövdesi fiberglastan imal edilirdi. Şasesi, şanzımanı ve motoru büyük ölçüde Ford üretimidir. Günümüz standartlarına göre performans, güvenlik ve konfor özellikleri gülünç kalır ama o zamanlar oldukça popüler bir arabaydı. 1-2 sene biz de kullanmıştık.




1970'lerin "olmazsa olmaz" cihazı, radyo teyp. Ne radyosu ne de teybi stereo değil elbette. Zaten FM bandında sadece TRT var, komşu ülkelere yakınsanız onlardan da 1-2 istasyon alınabiliyor.

Öyle bir olanaksızlık ki, ne MP3 var, ne CD ne de başka bir müzik dinleme yöntemi. O yüzden ya kaset ile müzik dinlerdik ya da radyodan. Cihazın teybe kayıt özelliği olduğundan kasedi hazır tutar, radyoda sevdiğimiz bir parça çalarsa hemen kayıt tuşuna basardık. Radyo sunucusu müziğin orta yerinde ya da bitmek üzereyken konuşursa sizin kayıt ayvayı yerdi. Sunucunun da kulakları çınlardı tabii :-)

Bizdeki cihaz buna çok benziyordu. "Kasuga" isimli garip bir Japon markası idi. Hiç resmini bulamadım internet üzerinde.




Bu hesap makinasını 1970'lerin sonuna doğru rahmetli dedem vermişti. Ne kadar karmaşık bir makina olduğu tuşlardaki fonksiyonlardan belli elbette :) 4 adet kalem pille çalışan bu hesap makinasına pek pil de dayanmazdı. Yeşil ekran camının arkasında görünen 8 basamaklı gösterge LED değil, floresan bir gösterge. Bu göstergeler pilin verebileceği gerilimden (burada 6V) daha yüksek gerilim gerektirdiğinden (bu cihazda 30V ölçmüştüm), cihazın içinde bir de gerilim yükseltici devre vardı. Bu da pil sarfiyatını etkiliyordu.







Yukarıdaki 3 resim, 1970'lerde pekçok çocuğun hobisi olan maketlerden bir kesit. İlk 2 resimdeki uçaklardan en az 5-6 değişik model yaptım. Balsa ağacından iskeletini gördüğünüz bu uçaklara lastik ile kurulan pervaneler takılıyor ve iskeletin dışı kağıt ile kaplanarak gerçekten uçan modeller elde ediyordunuz. Düz bir alanda yaptığımız uçakları yarıştırırdık.

3. resimdeki gemi ise motorlu ve gerçekten yüzen, yanda iki çark ile hareket eden plastik bir modeldi. Plastik modellerden bu gemiyi, bir denizaltı ve bir de Ferrari yarış arabası modeli yapmıştım. Ayrıca ince tahtadan yapılma bir Anadol maketim de vardı. Denizaltı hariç tümü elektrik motorlu ve dişli sistemliydi.





Pille çalışan onca cihazdan bahsederken üstteki 4.5V pilden bahsetmeden geçemedim. Şimdi piyasada pek bulamayacağınız bu piller 4.5 voltluktu ve pekçok cihazda kullanılıyordu. Sonra yavaş yavaş terk edildiler.




Günümüzde akıllı telefonlar ya da akıllı saatleri kullanırken bazen elimizdekinin kıymetini bilmiyormuşuz gibi geliyor bana. 1970'lerde hayalimizi süsleyen saatler bunlardı işte. LCD ekran ve alarm. Tüm fonksiyonlar bu kadar. Bunun bir üst modelinde 1/100 saniye ölçebilen kronometre de mevcuttur . Saatiniz hem alarmlı hem de kronometreli ise teknolojinin dibine vurmuşsunuz demekti!



Zamanında hemen herkesin bir tane edinmeye çalıştığı bu el radyoları ile sadece orta dalga istasyonlarını dinleyebilirdiniz.. Küçük boyutlu oldukları için sadece bir ya da en fazla iki kalem pil alabiliyordu. 

1970'lerdeki bu minik turu burada noktalıyorum. O yıllardan hatırladığınız başka teknolojik cihazlar varsa yorum bölümüne eklerseniz sevinirim.

1980'li yıllar için tıklayın
Teknoloji nostaljisi; 1970'ler Teknoloji nostaljisi; 1970'ler Reviewed by Fırat Tarman on Mart 30, 2017 Rating: 5

1 yorum:

  1. Teşekkür ederim. 80ler ve 90ları da yazmak istiyorum yakın zamanda.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.