Teknoloji Nostaljisi; 1980'ler

1970'li yılları anlattığım bir önceki yazımdan oldukça güzel geri dönüşler aldım. Yazıyı okuyanların elbette çok büyük çoğunluğu o yılları görmedikleri için anlattıklarım ilginç gelmiş olabilir.

Şimdi de 1980'li yıllardaki teknoloji gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. O yılları hatırlayan 1-2 okuyucum olduğunu umuyorum :)

Yine hatırlatayım; bu cihazlar ve teknolojik yenilikler benim elimi sürebildiğim, kullandığım şeyler. Bu dönemde olan çok önemli bazı teknolojik gelişmeleri ve cihazları atlamış olabilirim. Hafızam yüzünden de olabilir, ulaşma imkanı bulamadığımdan da.

Yazı formatım yine bir fotoğraf koyup, altına açıklamasını yazmak olacak. Haydi 1980'lere geri gidelim;

1980'lerde henüz müzik CD'leri dahi yeni piyasaya çıkmışken, VCD ve DVD henüz geleceğe dair hayaller iken, Sony'nin öncü olduğu video kaset furyası ortalığı kasıp kavuruyordu. Betamax adı ile ortaya çıkan bu sistem önceleri piyasada daha çok tutulurken, zamanla liderliği VHS sistemine kaptırdı. (Betamax 1975, VHS 1976'da piyasaya sürülmüştü).

JVC tarafından geliştirilen VHS sistemi, zamanla piyasayı Betamax'ın elinden aldı.

Bu video kayıt sistemleri, o yıllarda birçok yeniliği hayatımıza sokmuştu. Televizyondaki yayını kaydedebilmek başlı başına mucize gibiydi. Ayrıca kameralar ile gerekli gereksiz herşeyi videoya çekmeye o zamanlar başladık :) Elbette kamera denilince günümüzdeki minik cihazlar aklınıza gelmesin. Neredeyse kitap büyüklüğündeki Betamax ya da VHS kasetleri taktığınız kamerayı siz hayal edin. Ya da etmeyin, alttaki gibi birşey :)


80'li yıllarda video kaset kiralama işi de patladı elbette. VHS veya Betamax formatlı filmler oldukça yüksek fiyatlar ile satılıyordu. Koleksiyoncular dışında kimse filmlere o kadar para vermek istemediği için her mahallede bir videocu ortaya çıkıp, daha makul ücretler karşılığında bu kasetleri kiralamaya başlamıştı.

Günümüzdeki tabletlere, cep telefonlarına alışkın olanlara, sadece tek satır gösterebilen, herhangi bir grafik kabiliyeti olmayan bu bilgisayar taş devrinden kalma gibi gelecektir. 4kB belleği, 256 kHz'de (0.25 MHz) çalışan iki adet 4-bit işlemcisi ile bugün çok komik teknik özelliklere sahip olarak görülen bu cihaz, o zamanlar müthiş bir "gadget" idi. BASIC ile programlanabilmesi de onu eşsiz kılıyordu (maksimum 1424 satır).


1981 yılında piyasaya sürülen Sony Walkman, 2000'li yıllarda iPod ve iPhone'nun yarattığı heyecanı, hatta daha fazlasını 1980'lerde kitlelere yaşatmıştı. 1982 yılında lise son sınıfta okurken, yurtdışından Walkman getirten bir arkadaşımız cihazı sınıfa getirmiş, hepimiz bir kerecik dinleyebilmek için neredeyse birbirimizi ezmiştik. Öğrencileri boşverin, okulun müdür yardımcısı bile koşa koşa sınıfa gelip bu müthiş cihazı görmek istemişti. Sadece kaset çalabilen, bir de ileri geri sarabilen bir cihaz oysa ki. Günümüzde müzik kasetlerini görüp de neye yaradığını anlayamayan bir nesil var :)

Yıl 1982. Sony ve Philips, Compact Disk (CD) denilen, parlak, plak gibi ama çapı daha küçük bir medya keşfetmişler! Bu minik disklere 10-12 parça sığıyor, ses kalitesi de inanılmaz(!).

CD'ler ilk çıktığında henüz veri kaydı yapmak ya da CD yazmak kavramları ortada yoktu. Sadece fabrikasyon olarak müzik CD'leri üretiliyordu.

CD'ler 2000'li yıllara kadar saltanatlarını sürdürdüler. Daha sonra DVD'ler, daha da sonra USB bellekler CD'leri tahtından indirdi. Bu yazının yayınlanma tarihi itibarı ile hala ortalıkta olsalar da, CD'ler için parlak bir gelecek ufukta görünmüyor.


1982, bilgisayar ile ilk tanıştığım yıl. Tabii bilgisayar denildiğinde günümüzdeki bilgisayarları hayal dahi etmeyin. Üst resimdeki, 1982 yılında üniversiteye başladığımda Boğaziçi Üniversitesinde mevcut olan Univac sisteminin bir benzeri. Veri saklamak için devasa teyp bobinleri kullanılıyor. Hafızası ve işlem gücü şu anda kullandığımız cep telefonlarının yanında dahi çok komik kalan bu cihaz bir ana işlem ünitesi ve onunla haberleşen aptal (!) terminallerden oluşuyordu. Ayrıca bir delikli kart okuma ünitesi ve bu delikli kartları üretebilmek için daktilo benzeri kart delici terminalleri de vardı.

"Aptal" terminalden kastettiğim, yukarıdakine benzeyen, CRT tüplü, yeşil ekranlı, onlarca kilo ağırlığında ve TTL devrelerden oluşan çok sayıda karta sahip olduğu için aşırı güç tüketen bir monitör ve klavye ünitesi sadece. Yazdığınız program satırlarını ve konutları ana işlem merkezine ileten ve orada işlenen veriyi size gösteren bir cihaz.

Ana işlemci ünitesi ne kadar meşgulse, işleminizin süresi o kadar uzardı. Başka bir terminalde sistemi aşırı yükleyen birileri varsa yandığınızın resmiydi.

İlk Fortran programlarımı yazdığım bu bilgisayarı o zamanlar çok seviyordum. Ne de olsa hayatımda gördüğüm ilk bilgisayardı!

1982 model bir Sinclair ZX Spectrum. ZX-81 gibi 1K bellekli bir bilgisayar çok kısıtlı olduğundan çok da fazla ilgi görmemişti. 16K belleği olan bu bilgisayar ise çok sayıda eve giren ilk bilgisayarlardan biri olmuştu. Bellek ek modüllerle 48K ve hatta 128K'ya çıkabiliyordu. İşlemcisi 3.5 MHz'lik bir Z80'dir. Bu cihazların monitörü yoktur. Bunun yerine üzerindeki UHF modülatör sayesinde herhangi bir televizyona bağlanarak kullanılırlar.

Pekçok arkadaşımda olmasına rağmen, ben Commodore tercih etmiştim. Onu da yazının ilerleyen kısımlarında anlatacağım.

Yıllar sonra bitpazarından neredeyse hiç kullanılmamış bir tane buldum. Üzerinde 48K modül de takılı olan bu cihaz, hala dolaplarımda nostaljik cihazların yanında saklanıyor ve çalışır halde.

80'li yılların en gözde "gadget"larından birini yukarıda görüyorsunuz. Hesap makineli bir kol saati. Aslında hesap makinesi pek kullanılabilir değildi. Tuşlar o kadar minikti ki, benim gibi tombul parmaklı biri için kullanmak neredeyse imkansızdı. Kalem ucu ile de pek kolay olmuyordu. Zaten niye bir hesap makinesini kolunuzda taşırsınız ki? Daha çok, "en son teknolojiyi kolunda taşımak" türünde bir hava atma aracıydı. Üstteki saat 1983 üretimi.


1983'te Boğaziçi Üniversitesine CDC (Control Data Corporation) Cyber 170 modeli bir bilgisayar sistemi gelmişti. Univac'a göre müthiş ileri bir sistemdi. Rakamları yanlış hatırlıyor olabilirim; 150 civarında terminal ile başa çıkabiliyordu, 8GB gibi inanılmaz bir sabit disk kapasitesine sahipti (!). Cihazın sabit diskleri, yukarıdaki operatörün önündeki çamaşır makinesi büyüklüğündeki cihazlardı. Ve o koca cihaz 8 GB kapasiteliydi. O zamanlar için inanılmaz rakamlar gibi geliyordu bize.

Aptal terminaller bile eskisinden bir miktar daha akıllıydı. Siyah beyaz ekranlar daha az göz yoruyor, terminaller de birkaç kilobaytlık bellekleri ile 3-4 sayfa bilgiyi lokal olarak tutup, ana işlemcinin yüklenmesini önlüyordu. Önceki yeşil terminaller, kart okuma cihazları ve diğer eski teknoloji (!) ekipman ortadan kalkmıştı.

Şimdi elinizde tuttuğunuz akıllı telefonlar dahi bu sistemlerden daha performanslı. O zamanlar için gözümüzde büyüttüğümüz sistemlerdi.

1984'te piyasaya çıkan CPC 464, Amstrad tarafından üretilen ilk bilgisayardır.

CPC, Color Personal Computer (Renkli Kişisel Bilgisayar) anlamına gelir. 4 MHz'de çalışan Zilog Z80 işlemciye, 64 kB RAM'e ve 32 kB ROM'a sahiptir. ROM üzerinde işletim sistemi ve BASIC yorumlayıcı bulunuyordu. Bilgisayarın üzerinde entegre olarak bir kaset ünitesi de mevcuttu. 3 kanallı stereo ses özelliği vardı.

CPC 464'ün BASIC yorumlayıcısı, zamanına göre oldukça iyiydi. Aynı anda 8 pencere açabiliyor, dosya işlemleri, işletim sistemi fonksiyonlarına ve işlemciye doğrudan erişim gibi özellikler sunuyordu.

Bilgisayarı alırken renkli ya da yeşil tek renk bir monitör seçeneği mevcuttu. Monitör aynı zamanda güç kaynağını da içermekteydi.

Daha sonraki modellerde kaset yerine 3" disket sürücü konulmuş (CPC 664); bellek de 128 kB'a çıkarılmıştır (CPC 6128). Disket ünitesine tekrar dikkatinizi çekerim; 3.5 inç değil, 3 inç. Başka bir bilgisayarda 3" disket kullanıldığını ben hatırlamıyorum.


Televizyon cihazının bu boyuta inmesi, 80'li yıllar için inanılmaz bir başarıydı. LCD göstergeler, hele renkli olanları çok maliyetli olduğundan, bu cihazlara da küçük bir servet ödemek zorunda kalıyordunuz. Ödenen yüksek meblağın karşılığında alınabilen ise Epson yazısının hemen altında gördüğünüz koyu renkli dikdörtgen alanın büyüklüğünde bir renkli LCD ekrandı ancak. O zamanlar için müthiş bir teknolojik cihaz, günümüz standartları ile ise komik.

1984'de piyasaya çıkan Polaroid fotoğraf makineleri açısından bir devrimi temsil eder. Film kullanan makineler ile çektiğiniz fotoğrafları görebilmek için filmin tamamen bitmesini ve  sonrasında banyo edilmesini beklemek zorundaydınız. Bu makine ise alt kısmında küçük bir kimya laboratuarını barındırıyordu. Fotoğraf karesini çektiğiniz anda, kullandığınız özel kağıdın arka kısmına saklanmış solüsyonlar sayesinde film banyo olmaya başlıyor ve 1-2 dakika içinde fotoğraf son hali ile elinizde oluyordu. Fotoğraf da makinenin alt kısmından, sanki yazıcıdan çıktı alınıyormuş gibi bir efekt ile yavaş yavaş elinize ulaşıyordu. Özel (dolayısı ile pahalı) kağıt kullanmaları ve yüksek maliyetleri nedeni ile, tabii ki sonradan dijital makinelerin de piyasaya girmesi ile Polaroidler sahneden çekildiler.

1984 model bu Sanyo TV, ailemizin de ilk renkli televizyonudur. Biz bu televizyonu aldığımızda İzmir'de sadece TRT ve Yunan kanallarını seyredebiliyorduk. TRT de tamamen renkli yayına geçmemişti, bazı programlar renkli, bazıları ise siyah/beyaz yayınlanıyordu.

Orjinali renkli olan bazı yayınları da siyah/beyaz yayınlıyordu TRT. Siyah beyaz yayının orjinali renkli ise televizyonda da renkli izlenmesini sağlayacak devre projelerim ve gerçekleştirilmeleri konusu ayrı bir yazı çıkarır. (Elektronik meraklılarına teknik not: TRT, S/B yayın yaparken yayın sinyalindeki "burst" sinyalini göndermediğinden (hatta bastırdığından, nedense?), TV yayının renkli olduğunu algılayamıyor ve renkleri göstermiyordu. Benim devre bu burst sinyalini gelen sinyale ekleyerek televizyonun renkli göstermesini sağlıyordu.)

Televizyonun önden görünüşü... Önündeki uzaktan kumanda televizyona ait değil, sonradan elektrikçilere taktırılan bir aksesuardır. 1984 yazında bu televizyonun İzmir'deki fabrikasında (İES-İzmir Elektronik Sanayi) elektronik mühendisliği stajımı yapmış ve iç yapısı ile üretimi hakkında detaylı bilgi sahibi olmuştum.

Kumanda panelinin yakından görünüşü. Bir üst fotoğraftaki uzaktan kumandayı taktırmamışsanız (ki çoğu kimsede yoktu), televizyonu kumanda etmek için yanına gelmek zorundaydınız. O da sadece 8 kanal kaydedebilen bir panel. "IC Electronics" yazan kapağın altında 8 tane ayrı ayar düğmesi bulunur ve seyretmek istediğiniz kanalları tek tek bir potansiyometre ile ayarlardınız. 8 kanal fazlası ile yetiyordu o zamanlar. TRT, iki adet Yunan kanalı ve sonraları ilk özel televizyon kanalı. Hepsi bu. Babamız veya annemiz canlı uzaktan kumanda olarak bizi kullanır, "kalk, 3'e bas bakayım" şeklinde sözlü komutla televizyonu çalıştırırlardı. CRT tüplü olan bu televizyonlar çok da ağırdı. Evin nadide ve güvenli köşesinde, çalışmadıkları zamanlarda üzeri dantel örtülü olarak özenle kullanılırlardı.

1980'li yıllarda üstteki gibi bir müzik setine sahip olmak önemliydi. Pikniğe, gezmeye dahi yanımıza alıp giderdik. Üzerinde ekolayzer varsa ve çift kasetçalarlı ise daha da sükseli olurdu. Şimdi istasyon enflasyonu yaşadığımız FM bandında sadece TRT'nin yayını vardı. Yunan adalarına yakın biryerlerde iseniz 1-2 istasyon da oradan bulabilirdiniz.

Bu cihazlarla en büyük zevkimiz, içinde boş bir kasedi hazır tutup, sevdiğimiz bir müzik çalmaya başladığında kayıt yapmaktı. Şarkının içinde bir yerlerde radyo spikerinin konuşması ise en nefret edilen durumdu. Spikerin kulakları bayağı bir çınlardı :)

Çift kasetçalarlı modellerin veri kopyalama özelliği de mevcuttu. "O da ne demek?" dediğinizi duyar gibiyim. Aşağıda Commodore bahsinde kasetleri anlatacağım. Commodore'a ait oyun kasetlerini bu çift kasetçalarlı cihazlar ile kopyalardık. Cihaz ne kadar kaliteli kayıt yapıyorsa, kopya kaset de o kadar az sorun çıkarırdı.



1985 model bu Sanyo radyo benden çok çeken cihazlardan biridir. Sökmediğim yeri kalmamıştı. İnanılmaz güzel bir sesi vardı. Eski teknoloji ile yapıldığından yarıiletkenleri germanyum idi. Şimdi bakıyorum da yurtdışı 2. el sitelerinde germanyum transistör arayanlar var. Sanırım tüplü sistemlerde olduğu gibi, germanyum transistörlü devrelerin de daha az gürültü ürettiği, yani sesinin daha iyi olduğuna dair görüşler var. (Bu arada 50-60 tane germanyum transistörüm var alet kutularımda, ihtiyacı olan bana ulaşsın :-p)

1986, benim için Commodore yılıydı. Kendime ait ilk bilgisayarım olmuştu sonunda. Üniversite 3. sınıftaydım. Elbette bol bol oyun da oynadım ama benim için aynı zamanda o zamanın yazılım ve donanım test cihazı işlevini de görüyordu. Genelde içi açık olur, arkasındaki portlardan 1-2 tane devre sarkardı. Üzerindeki 6510 işlemci, 8-bitlik, programlaması da oldukça kolay bir işlemciydi. İlk assembler (makine dili) programlarımı bu cihazda yazdım.

İlk hack denemelerini de bu bilgisayarda yapmıştım, artık ne kadar hacking denebilirse? Oyun kasetlerinden oyunu yükler yüklemez oyun çalışmaya başlardı, bu yüzden başka bir ortama kayıt imkansızdı. Ancak makine dili ile müdahale edip, programcıların koruma için yaptıkları numaraları bularak etkisiz hale getirebildiğinizde oyun kopyalamak mümkün olurdu. Bu arada zamanın programcılarının sadece 64 kB'lık bu cihaz üzerinde yazdıkları programlara ve uyguladıkları koruma taktiklerine şapka çıkarırdım ve hala çıkarıyorum. Gigabaytlarca belleği umursamadan kullanan günümüz programcılarının o zamanki mantığı kavramaları biraz zor.

Commodore 64 ile birlikte, üstte fotoğrafını gördüğünüz teyp ünitesini de satın almıştık. Bildiğiniz (ya da yeni nesilin artık pek bilmediği) müzik kasetlerine veri kaydetmeye yarayan bir cihazdır. Şimdiki depolama sistemlerine aşina bireyler için cilalı taş devrine eşdeğer bir cihazdır. Kasetlere kayıt hem çok güvenilemeyen, hem de çok ağır işleyen bir sistemdi. Ancak zamanın koşullarında depolama üniteleri çok pahalı olduğu için, üretici firmalar bu ucuz alternatifi geliştirmişlerdi. (ZX Spectrum ve zamanın diğer bazı bilgisayarlarında da kaset seçeneği sunuluyordu).

Bir kasete fazla sayıda program veya veri yazılabilirdi. Ancak aradığınızı bulmanız sorunluydu. O nedenle teybin sağ tarafındaki sayaç gösterge olarak kullanılırdı. Kasetin en başında sayaç sıfırlanır ve sonra her dosyanın hangi sayaç rakamına denk geldiği not edilirdi. Örneğin, aradığınız oyun 159'da ise, kasedi takar, en başına sarar ve sıfırlardınız. Daha sonra hızlı ileri sarma ile sayacı 158-159 civarına getirip, bilgisayara "yükle" komutunu vererek ilgili program ya da veriyi yükleyebiliyordunuz. Commodore 64'ün kasete yazması ve okuması çok yavaş olduğu için "turbo" adı verilen, aynı miktarda banda daha fazla veri yazıp okuyabilen programlar geliştirilmişti. Bu programlar sayesinde kasete yazma ve okuma birkaç kat hızlanmıştı.

Commodore 64 teyp ünitelerinde çok tuhaf bir durum vardı; bir teybin kaydettiğini başka bir teyp okumayabilirdi. Teyp okuyucu kafasının milimetrik kaymalarından ortaya çıkan bu durumu düzeltmek için "kafa ayarı" yapardık. Kafa ayarı, okuyucu kafayı aşağı yukarı bir miktar oynatabilen küçük vidanın tornavida ile çevrilmesinden ibaretti. Kafa ayarını yapar, programı yüklemeye çalışırdınız, eğer yüklemiyorsa vidayı biraz daha döndürürdünüz. Özellikle arkadaşlarınız ile kaset paylaştığınızda çok can sıkıcı bir durumdu, uzunca bir süre ayar tutturmak ile uğraşırdınız.

Kafa ayarı problemini ben kendimce çözmüştüm. Commodore'un orjinal teybinin kafa ayarı ile hiç oynamıyordum. Eski bir kaset teyp cihazının kendi devresini söküp, içine bir Commodore teyp devresi yapmıştım. Gelen bütün kasetleri bu el yapımı teyp ile okuyor, boyuna onun okuyucu kafasını ayarlıyordum. Kendi kasetlerime kayıt yapacağım zaman ise, Commodore'un kafa ayarını bozmadığım teybini kullanıyordum. Böylece bana ait kasetlerde kafa ayarı problemi yaşanmıyordu. Dışarıdan kaset geldiğinde ise benim yerli imalat teybi devreye sokuyordum.

Benim hiç Commodore 1541 Disk sürücüm olmadı, kasetlerle uğraşırken hayalini kurardım. Teyp cihazına göre epey pahalıydı. (1982'de Amerika'da piyasaya çıktığında 400 USD fiyatlıymış, Türkiye fiyatını hatırlamıyorum)

Ödediğiniz bu yüksek meblağa karşılık alabildiğiniz, 5.25"lik floppy disklerin sadece tek yüzünü okuyup yazabilen (Single Sided), bu yüze de yanlızca 170 kB saklayabilen bir sürücüydü. Oldukça da yavaştı. Kullandığı disketin benzerini bir alttaki fotoğrafta görebilirsiniz.

1987 yılında kullanmaya başladığım bu disketler, ilk PC'lerde ve Commodore 1541 sürücüde kullanılabiliyordu. 5.25" (beş çeyrek) bu disklerin tek yüzlü, iki yüzlü ve iki yüzlü ve yüksek yoğunluklu tipleri vardı (single side-single density; double side-double density ve double side-high density). Kapasiteleri sırayla 360 kB, 720 kB ve 1.44 MB olan bu diskler, daha sonra Apple'ın öncülük etmesi ile 3.5" disketler ile değiştirildiler.

Yukarıda bahsettiğim Commodore 1541 sürücü ancak tek yüzlü disketleri okuyup yazabiliyordu. Ona da 170 kB (360 değil) saklayabilmekteydi. Commodore kullanıcıları çift taraflı disket alıp, sağda gördüğünüz çentiği sol tarafta da keserek disketin iki yanını kullanıyor, böylece 170+170; 340 kB'lık disketlere sahip olabiliyorlardı.

80'li yılların üretimi olan bu pikabı, 90'lı yıllarda dayımdan binbir türlü dil dökerek almıştım. Sesi çok güzeldir ve kendi hoparlörleri ile plak dinlemeyi bir zevk haline getirirdi. Şimdi elimde ne bu pikap kaldı ne de plaklar.

Günümüzde plak ve pikaba enteresan bir ilgi var. Ama piyasada satılan, nostaljik görünümlü Çin malı o pikaplar, Dual marka bu pikabın kalitesine yaklaşamazlar bile.

80'li yılların sonlarında üniversitenin laboratuarına alınan bu PC'ler ile PC dünyasına adım atmıştım. 8086 işlemcili, 256 veya 512 kB belleğe sahip, DOS ile çalışan cihazlardı. Çok yavaş çalışırlardı. Yavaş çalışmanın bir sebebi de, bu PC'lerin sabit diskinin olmamasıydı. İki adet 5.25" disket sürücünün birine sistem disketi, öbürüne de çalışma disketiniz takılır ve o şekilde çalışırdınız. Floppy sürücüler oldukça yavaş olduğu için, sistem bir üstteki bir alttaki disket sürücüye erişir, yavaşlığı ile sizi delirtirdi.

Koca üniversitede sabit diski ve renkli ekranı olan tek PC olduğundan, o PC'yi kullanma sırası almak için birbirimizi ezerdik. Bu arada sabit disk 40 MB, ekran da renkli 640x480, yanlış anlama olmasın :)

Bitirme projemde devre yapmam gerekiyordu ve PCB hazırlamak için renkli ekrana ihtiyacım vardı. Şimdi bakıyorum da, o tek PC'de, kısıtlı zamanda mucize yaratarak, koca bir devre ve ona uygun 3 tane kocaman çift taraflı PCB tasarlamışım.

PC'ler ile debelenirken 1989'da ilk gördüğüm Apple Macintosh yukarıda gördüğünüz Macintosh Plus modeliydi. 1 MB RAM, 40 MB sabit disk, siyah/beyaz grafik ekran ve özellikle de fare ile kullanılan işletim sistemini görünce büyülenmiştim. Sonraki yıllarda pekçok Macintosh'um oldu. Onlara verdiğim paraları buraya yazsam da inanmazsınız muhtemelen. Aşağıdaki ilana göz atın derim.

Bu gördüğünüz ilan bir şaka değil. 1980'lerde sabit disk fiyatları bu seviyedeydi. Her zaman olduğu gibi sabit diski Apple cihazınız için alıyorsanız, o daha da pahalıydı. Apple o zamanlar SCSI arabirimini kullanıyordu ve bu da fiyatı daha da arttırıyordu.

1980'lerden hatırlayabildiğim teknolojik gelişmeler ve oyuncaklar bunlar. Yazıya katkıda bulunmak isterseniz yorumlara siz de kendi tarihçenizden cihazları ekleyin lütfen.

























































Teknoloji Nostaljisi; 1980'ler Teknoloji Nostaljisi; 1980'ler Reviewed by Fırat Tarman on Ocak 05, 2018 Rating: 5

5 yorum:

  1. Hem bu yazıya, hem sonrakine ekler:
    - Arabalarda kullanılan, 45'lik plak çalan yastıklı pikaplar
    - Kaset yerine kartuş çalan cihazlar
    - Yukarıdaki kol saatinin kurmalı olduğunu yazmamışsın :)
    - Aynı şekilde, kurmalı, pandüllü duvar saatleri
    - Hacı Murat adı, birileri o araçla hacca gittiği için verilmiş.
    - Mekanik çalar saatler (tepesinde çanları olan)
    - Nokta vuruşlu yazıcılar
    - Sen görmedin ama ben BÜ'de 8 inch floppy de kullandım + punch card resmi ve delicisinin resmini koysan iyi olurdu.
    - 36 pozluk film görüntüsü de iyi giderdi.
    - Şimdilik aklıma gelenler bu kadar.

    Sevgiyle,
    BKA

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol BKA, ne de olsa benden büyüksün :-p

      Hakikaten unuttuğum çok güzel detaylar yakalamışsın, fırsat buldukça yazıya ekleyeyim...

      Bu arada BÜ sistemlerinde 8" floppy kullanılırken gördüm ama ben hiç kullanmadım, bizim de tevellüt eski bildiğin gibi :)

      Yazılarıma böyle katkı gelince çok mutlu oluyorum, lütfen takipte kal...

      Sil
  2. “Polaroid” deyince aklıma geldi: 80’li yıllarda Ramazan gene bahar aylarındaydı. İftar için Beyazıt’ta vakit geçiriyordum. İki-üç hanımı ve sayılarını hatırlayamadığım çocuklarıyla bir Arap, polaroid makinesiyle ücretli çekim yapan bir fotoğrafçıya, birbirine çok benzer fotoğraflar çektirip duruyordu. Fotoğrafçı için o günkü hasılat bayağı iyi olmuştu. Benim için de, güzel bir meşgale olmuş, vakit iftara biraz daha yaklaşmıştı.

    Ben kim miyim? 1’inci yurttaki arkadaşlarından biri. Senden tahminen iki yaş büyük ve 11 90 11’i bilenlerden... İpuçları yeterli oldu mu 😃?

    YanıtlaSil
  3. It's very good to find people who are still interested in these old stuff.
    I need the 01 AC 128K germanium transistor if it is available.
    Regards.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.